bir
somon balığı
öldürdüm..
bir kaç solmuş çiçek,
dünyanın tepesinden dökülen.
aynada
hep
başkalarının hayatı.
başka parmakların dansı.
başka kelimelerin
olur, olmaz
sanrısı.
kadehimde
bir başkasının şarabı.
korkuyorum,
yerime
hep
başkaları ölücek.
bir
somon balığı
öldürdüm,
beni hiç affetmeyecek.
p.e.
15.08.2010 02:28
15 Ağustos 2010 Pazar
8 Temmuz 2010 Perşembe
Bir Replik.
"you died on a saturday morning. and i had you placed here under our tree. and i had that house of your father's bulldozed to the ground. momma always said dyin' was a part of life. i sure wish it wasn't. little forrest, he's doing just fine. about to start school again soon. i make his breakfast, lunch, and dinner every day. i make sure he combs his hair and brushes his teeth every day. teaching him how to play ping-pong. he's really good. we fish a lot. and every night, we read a book. he's so smart, jenny. you'd be so proud of him. i am. he, uh, wrote a letter, and he says i can't read it. i'm not supposed to, so i'll just leave it here for you. jenny, i don't know if momma was right or if, if it's lieutenant dan. i don't know if we each have a destiny, or if we're all just floating around accidental-like on a breeze, but i, i think maybe it's both. maybe both is happening at the same time. i miss you, jenny. if there's anything you need, i won't be far away."
Forest Gump, Forest Gump
Forest Gump, Forest Gump
12 Mayıs 2010 Çarşamba
detay.
sadece zaman denilen gereksiz çizgiyi ele aldığımızda hayata dair katettiğimiz yol tamamen aynı. o büyük şilep boğazı boydan boya geçerken; yarım şişe şarabı bitiren ben, meydandaki fatih sultan mehmet topunun içinde uyuyan evsiz ve yatağında uyumadan önce beni düşünmeni istediğim sen tamamen aynı şeyleri yapıyorduk. a noktasından b noktasına gitmek adına alfabe eskitmeye gerek yok. tıpkı a şehrinden b şehrine giderken hızının önemi olmaması gibi. aynı zamanda aynı noktalara varıyoruz. yani düşündükçe a'dan a'ya aslında. defalarca aynı noktaya varışımız hiç bir zaman gerçekten varmak istediğimiz noktaya varmamış ve varamayacağımız olduğunu simgeliyor sadece. çoğu zaman farkında bile olmadan. şilepsende, topun içinde uyuyan evsizsende, bensende yahut sadece sensende. bunun dışındaki tüm detaylar bir roman yazarını yahut bazen bir şairi ilgilendirir. benimse sadece bir detay hakkım var, tek istediğimse onu senin doldurman..
2 Mayıs 2010 Pazar
Bir Replik.
I love you too, Bobby Garfield. But I have to go make the salad.
Carol Gerber, Hearts in Atlantis
Carol Gerber, Hearts in Atlantis
29 Nisan 2010 Perşembe
slowblow - phantom of my organ.
http://fizy.com/#s/1cdtlq
i think that your wings would go well with my tail.
so don't ask me what's keeping me warm.
just remind me
this ain't the time
for falling in
love.
yours is the song that's engraved in my head
whenever i think out of tune.
so won't you remind me
this ain't the time
for falling in
love.
now i've left my teeth marks all over your neck.
it's a habit i can't seem to break.
for your eyes they once asked me
could this be the time
for falling in
love.
i think that your wings would go well with my tail.
so don't ask me what's keeping me warm.
just remind me
this ain't the time
for falling in
love.
yours is the song that's engraved in my head
whenever i think out of tune.
so won't you remind me
this ain't the time
for falling in
love.
now i've left my teeth marks all over your neck.
it's a habit i can't seem to break.
for your eyes they once asked me
could this be the time
for falling in
love.
22 Mart 2010 Pazartesi
belkide manalı.
başına hiç ama hiç iyi şeyler gelmedikçe düşünebileceğin tek şeyin "demek ki haketmiyorum" olması sonucunda inanmaya başladığın tek şey hayatın boyunca bir daha hiç bir şeyde başarılı olamayacağın oluyor. hayatın boyunca sanki kimseden güzel bir söz duymayacakmışsın gibi geliyor bir daha. kimseye güzel şeyler söyleyemiyeceksin gibi geliyor. ne kendini ne de kimseyi mutlu edeceğini kesinlikle düşünmüyorsun. sanki yazman gereken bir şeyleri ya da söylemen gerekenleri hiç bir zaman gerektiği gibi yapamıyacakmışsın gibi. hiç bir işte tutunamıyacaksın gibi geliyor. kendini hiç bir konuda geliştirmeyi beceremiyeceksin ve beynin tozdan boğulucak gibi. ne yapman gerektiğini bilmemeye başlıyorsun ve bunu sana sürekli başkaları sölüyor. başarısız olduğuna ve olucağına inandığın için sana yapman gerektiği söylenen şeyleri yapmaya başlıyorsun sadece. tüm hedefin gerçek bir "birey" olmak olması gerektiği halde tam zıttına dönüşüyorsun. ihtiyacının ne olduğunu tam olarak kavrayamıyorsun.
en önemlisi elindekilerinin değerini yitiriyorsun. değerleri yittiğinden değil hala ordalar hala değerliler ama sen farkına bile varamıyorsun.
çok güçlü hissediyorsun içtikçe, çok güçlü hissediyorsun kadınlarla seviştikçe, canın istediği zaman başka bir şehre gittikçe, babana bağırdıkça.... şehrin herhangi bir yerinde uyanmayı bir bok zannederken şehrin o herhangi bir yerinde bıraktığın benliklerinin farkında bile olmuyorsun. tenine dokunan soğuk parmakların ya da öylesine söylenen güzel sözlerin gerçek yüzünü göremiyorsun bile. etrafında bir dünya insan olunca güçlü hissediyorsun kendini. az ama özün anlamını çoktan unutmuşsun, bilmiyorsun. arkadaşlığın en başta kim olursa olsun karşıdakini adam yerine koymak olduğunu hatırlamayan onlarca insanın arkadaşlığını zafer zannediyorsun.
bütün bu kaosu "birey" olmak ve özgür olmak zannediyorsun. gerçek benliğinin senin için, ruhu için nasıl savaştığını anlamıyorsun bile. güçleniyorsun ama yenilenin gerçek sen olduğunun farkına bile varmıyorsun. seni sürekli elinden tutup kaçırmaya çalışan bir sen daha var içinde ama bir türlü uzanamıyosun ona. tek başına hiç bir şeyin üstesinden gelemediğini anlıyamıyorsun bir türlü. basit bulduğun rutine ne kadar ihtiyacın olduğunun farkına bile varamıyorsun.
içinde biri var; saatlerce bahçedeki salıncağa oturup panteri(kedim) sevmek onunla oynamak istiyor. biri var, babanla bahçe işleri yapmak istiyor. bahçendeki hamakta uyumak ve mutfağa doğru "anne mercimek köftesi yapsana bugün" demek istiyor. içinde biri var çok sevdiği eski arkadaşlarını görmek onlarla geçmişi konuşmak istiyor.
içindeki biri başarılı olmak ve bunun için çabalamak istiyor.
içindeki biri içten gelen güzel cümleler duymak ve birisinin parmaklarının tenine gerçekten dokunmak istediği için sana dokunmasını istiyor.
birisinin her saniye kokunu gerçekten özlediği için seni koklamasını istiyor...
bütün bu kaybolmuşluğun hissi içerisinde sana o kadar çok inanıyorki.. öyle güçlü bir şekilde vazgeçmiyorki senden.
tüm bunları düşünmeni ve kafanda toparlayabilmeni sağlayan olay tam olarak şöyle gerçekleşiyor ;
bütün bu başarısızlık, teslim olunmuşluk, demekki haketmiyorum hissiyatının içindeyken böyle düşündüğünü bile bilmeyen biri " sen ne güzel insansın iyi şeyleri hakediyosun bence " diyor. paramparça oluyorsun. allak bullak oluyorsun. seni sarsanın umut bombardımanı mı yoksa bunu bildiğin halde hiç bir şeyin iyi gitmemesi mi olduğunu anlıyamıyorsun bile.
birde üstüne bunu duyduğun gece bir kaldırımda otururken birisi boynuna uzun zamandır hissetmediğin sıcaklıkta bir öpücük konduruyor..
en dipteyken en üstte hissediyorsun.
ve tek istediğin bütün bu olanların görüneni ters çevirip öyle bakmanla alakalı bir aldatmaca olmaması oluyor.
kuşkuyla,
aslında hala dipte olmamayı diliyorsun..
en önemlisi elindekilerinin değerini yitiriyorsun. değerleri yittiğinden değil hala ordalar hala değerliler ama sen farkına bile varamıyorsun.
çok güçlü hissediyorsun içtikçe, çok güçlü hissediyorsun kadınlarla seviştikçe, canın istediği zaman başka bir şehre gittikçe, babana bağırdıkça.... şehrin herhangi bir yerinde uyanmayı bir bok zannederken şehrin o herhangi bir yerinde bıraktığın benliklerinin farkında bile olmuyorsun. tenine dokunan soğuk parmakların ya da öylesine söylenen güzel sözlerin gerçek yüzünü göremiyorsun bile. etrafında bir dünya insan olunca güçlü hissediyorsun kendini. az ama özün anlamını çoktan unutmuşsun, bilmiyorsun. arkadaşlığın en başta kim olursa olsun karşıdakini adam yerine koymak olduğunu hatırlamayan onlarca insanın arkadaşlığını zafer zannediyorsun.
bütün bu kaosu "birey" olmak ve özgür olmak zannediyorsun. gerçek benliğinin senin için, ruhu için nasıl savaştığını anlamıyorsun bile. güçleniyorsun ama yenilenin gerçek sen olduğunun farkına bile varmıyorsun. seni sürekli elinden tutup kaçırmaya çalışan bir sen daha var içinde ama bir türlü uzanamıyosun ona. tek başına hiç bir şeyin üstesinden gelemediğini anlıyamıyorsun bir türlü. basit bulduğun rutine ne kadar ihtiyacın olduğunun farkına bile varamıyorsun.
içinde biri var; saatlerce bahçedeki salıncağa oturup panteri(kedim) sevmek onunla oynamak istiyor. biri var, babanla bahçe işleri yapmak istiyor. bahçendeki hamakta uyumak ve mutfağa doğru "anne mercimek köftesi yapsana bugün" demek istiyor. içinde biri var çok sevdiği eski arkadaşlarını görmek onlarla geçmişi konuşmak istiyor.
içindeki biri başarılı olmak ve bunun için çabalamak istiyor.
içindeki biri içten gelen güzel cümleler duymak ve birisinin parmaklarının tenine gerçekten dokunmak istediği için sana dokunmasını istiyor.
birisinin her saniye kokunu gerçekten özlediği için seni koklamasını istiyor...
bütün bu kaybolmuşluğun hissi içerisinde sana o kadar çok inanıyorki.. öyle güçlü bir şekilde vazgeçmiyorki senden.
tüm bunları düşünmeni ve kafanda toparlayabilmeni sağlayan olay tam olarak şöyle gerçekleşiyor ;
bütün bu başarısızlık, teslim olunmuşluk, demekki haketmiyorum hissiyatının içindeyken böyle düşündüğünü bile bilmeyen biri " sen ne güzel insansın iyi şeyleri hakediyosun bence " diyor. paramparça oluyorsun. allak bullak oluyorsun. seni sarsanın umut bombardımanı mı yoksa bunu bildiğin halde hiç bir şeyin iyi gitmemesi mi olduğunu anlıyamıyorsun bile.
birde üstüne bunu duyduğun gece bir kaldırımda otururken birisi boynuna uzun zamandır hissetmediğin sıcaklıkta bir öpücük konduruyor..
en dipteyken en üstte hissediyorsun.
ve tek istediğin bütün bu olanların görüneni ters çevirip öyle bakmanla alakalı bir aldatmaca olmaması oluyor.
kuşkuyla,
aslında hala dipte olmamayı diliyorsun..
17 Mart 2010 Çarşamba
manasız.
( bir word dosyası yaratılarak yaklaşık 2 dakka içinde düzensiz bir şekilde dökülen bir iç devinimdir, edebi bir şey aranmamalıdır )
gittikçe manasızlaşıyorum başkalarına karşı manasızlaşmayı geçtim kendime karşı da manasızlaşıyorum sanki ismimi bile bilmiyorum sanki aynaya her baktığımda şaşırıyorum hangi taraftakinin gerçek olduğunu bile anlamıyorum zaman-mekanı karıştırıyorum ne yapıcağımı nerde olduğumu nereye gitmem gerektiğini ve nerden gelmem gerektiğini anlıyamıyorum bulamıyorum ne yapmam gerektiğini idrak edemiyorum
geç kaldığımının farkındayım ama nereye ve ne kadar geç kaldım bilmiyorum ve bu ne kadar önemli belkide önemsemiyorum
birisiyle konuşurken ne sölediğini çoğu zaman onun anlatmaya çalıştığı şekilde anlıyormuyum acaba diye düşünüyorum sonra üstüne zırvalıyorum kendim bişi anlatmaya çalışsam bunu becerip beceremediğimi çoğu zaman tam olarak bilmiyorum kaldıki anlattığımı bazen kendim bile önemsemiyorum
düşünmek istemiyorum düşündükçe kayboluyorum düşündükçe sanki boğuluyorum
kiminle ne konuşmam gerektiğini nasıl konuşmam gerektiğini gerçekten bilmiyorum düşndüklerimi hissettiklerimi nası sölüceğimi toparlıyamıyorum kaldıki ve bu belkide en kötüsü düşüncelerimin ve hislerimin aslında gerçek olup olmadığınından bile emin olamıyorum
insanların hakkımda ne düşndüğünü bilmiyorum bilmek isteyip itemediğimi yani umursayıp umursamadığımdan bile emin olamıyorum
kendimi hiç bir şeye hiç kimseye hiç bir zamana ve mekana ait hissedemiyorum
manasızım, kayıbım, aitsizim, yabancılaşmışım, önemsizim, eminsizim ve geç kalmışım
tabi belkide ,
hiç biri..
gittikçe manasızlaşıyorum başkalarına karşı manasızlaşmayı geçtim kendime karşı da manasızlaşıyorum sanki ismimi bile bilmiyorum sanki aynaya her baktığımda şaşırıyorum hangi taraftakinin gerçek olduğunu bile anlamıyorum zaman-mekanı karıştırıyorum ne yapıcağımı nerde olduğumu nereye gitmem gerektiğini ve nerden gelmem gerektiğini anlıyamıyorum bulamıyorum ne yapmam gerektiğini idrak edemiyorum
geç kaldığımının farkındayım ama nereye ve ne kadar geç kaldım bilmiyorum ve bu ne kadar önemli belkide önemsemiyorum
birisiyle konuşurken ne sölediğini çoğu zaman onun anlatmaya çalıştığı şekilde anlıyormuyum acaba diye düşünüyorum sonra üstüne zırvalıyorum kendim bişi anlatmaya çalışsam bunu becerip beceremediğimi çoğu zaman tam olarak bilmiyorum kaldıki anlattığımı bazen kendim bile önemsemiyorum
düşünmek istemiyorum düşündükçe kayboluyorum düşündükçe sanki boğuluyorum
kiminle ne konuşmam gerektiğini nasıl konuşmam gerektiğini gerçekten bilmiyorum düşndüklerimi hissettiklerimi nası sölüceğimi toparlıyamıyorum kaldıki ve bu belkide en kötüsü düşüncelerimin ve hislerimin aslında gerçek olup olmadığınından bile emin olamıyorum
insanların hakkımda ne düşndüğünü bilmiyorum bilmek isteyip itemediğimi yani umursayıp umursamadığımdan bile emin olamıyorum
kendimi hiç bir şeye hiç kimseye hiç bir zamana ve mekana ait hissedemiyorum
manasızım, kayıbım, aitsizim, yabancılaşmışım, önemsizim, eminsizim ve geç kalmışım
tabi belkide ,
hiç biri..
10 Şubat 2010 Çarşamba
uyku..
sen ,
solmuş
ve
kayıp uyku
süreksiz yağmurum..
ey ölümsüz gölge !
ben,
sen
siz
gözlerimde
düş döküntüleri,
uçurumuna
gülümsüyorum..
beyaz kadar renksiz,
siyah kadar,
sessiz...
10.02.2010 06:10
solmuş
ve
kayıp uyku
süreksiz yağmurum..
ey ölümsüz gölge !
ben,
sen
siz
gözlerimde
düş döküntüleri,
uçurumuna
gülümsüyorum..
beyaz kadar renksiz,
siyah kadar,
sessiz...
10.02.2010 06:10
1 Şubat 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)