21 Aralık 2009 Pazartesi

aslında

tek acıtan olmadığın gibi olmak.

17 Ekim 2009 Cumartesi

2

bir koku asla sadece bir koku değildir.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

şarap.

şarap kokusu.
mat , kirli.

keskin..

boş bir şişe.

ve tadı ,
geceyi batırıyor kalbime..

renksiz bir kare.

siyah sakin ,
beyaz dingin.

boya beni ,
yastığının altında kalemin.

24 Mart 2009 Salı

yapmak ya da yapmamak.

düşünüyorum ki ,
bundan önce yaptığım şeyleri yapmasaydımda olurdu.
şu an yaptığım şeyleri yapmasam da olur.
normal olarak bundan sonra hiç bir şey yapmamalıyım değil mi ?

ama lanet olsun ki
olmuyor , yapamıyorum..

23 Mart 2009 Pazartesi

kayıtlara geçsin.

kendimi hiç bir yere ait ya da hiç bir şeyin parçasıymışım gibi hissedemiyorum..

19 Mart 2009 Perşembe

ölüm.

ölüm,

çiçektir...

koparıpta kökünden düşüncelerin inceldiği yerde , daha da anlamsız bir yaşam yakalayarak belki ; ölmek bazı gözlerde...
koklamak rüzgara saldığı kokusunu ölümün.simsiyah gözlerine bakıp aşık olmak ona...

ne ruhunu vermek , ne de elini tutmak...
ne de girmek papatyalardan yapılmış bir tabuta...ne de gömülmek çimen kabilesinin tertemiz toprağına.
sadece bakmak gözlerinin içine ve koklamak delice..son bir dansla belki öpmek kırmızı dudaklarından ölümü.

unutmak her şeyi
ve unutulmak istenmek belki.

renkleri duymak..ve sesleri görmek...
bitmemek hiç...hep olmak.

özel olmak..değerli olmak.
ve
verdiğini

almak...



gitmek hiç gidilmeyen yere..gidipte dönülmeyen yere..gidipte dönmek istenmeyecek yere...dönmek en geriye...gidip...git...ti...gitmek hep...
ve
varamamak hiç bir yere....ama bilmek gittiğini ve hep gideceğini.
arkandan bakan veya öyle sandığın ıslak gözlerin ufkunda yavaş yavaş , sakin sakin bitivermek...

lanet bir sokak lambasının böceklerle dolu ışığının altında , gölgenle konuşmak...hiç bitmeyecek bir sohbet etmek...zaten bitmesini istememek belkide...

ama bitmek zorunda olan..
......


bütün hüzünleri,acıları ve yanında mutlulukları da bırakmak bir daha ulaşamayacağın kadar uzağa...uzaklaşmak...
hiç bir zaman,
unutamamak...unutamayacak olmak..

aşık olamamak bir daha hiçbir şeye...bunu bilmek...
lanet farkında olmak...




aniden korkmak...ürpermek...
susmak...
sustukça bir daha hiç konuşmamak istemek...

gitmek....uyumak...uyandırılmamak...bitmek...tükenmek...üşümek...sanmak...anlayamamak...anlatamamak...

ağlamak.......


ama
ölmek
değil......



ölüm,

çiçektir........




17 Mart 2009 Salı

.

öyle sarhoş olsam ki
bir daha ayılmasam
herşey bir rüya olsa
unutarak uyansam..

10 Mart 2009 Salı

Bir Replik.

“Herşey senin düşündüğünden daha karmaşık.Doğru olanın, sadece 10'da 1'ini görüyorsun.Verdiğin her karardan etkilenecek milyonlarca şey var.Her seçim yaptığında hayatını mahvedebilirsin.Ama belki de aradan 20 yıl geçer ve sen asla ama asla neden böyle olduğunu anlayamayabilirsin.Ve doğru işi yapmak için yalnızca tek şansın vardır.Sadece dene ve boşanmanın nedenini bulmaya çalış.Ve kader diye bir şeyin olmadığını söylerler ama herkes kendi kaderini belirler.Ve dünya ne kadar uzun süre devam ederse etsin sen sadece saniyelik bir zaman dilimi için buradasın.Zamanının büyük bir kısmı, ölüyken ya da doğmamışken harcanır.Ama yaşamak varken, sen, birinin gelip her şeyi düzeltmesini bekliyorsun.Bir telefon için, bir mektup için ya da bir bakış için yıllarını harcıyorsun.Ve gelecek gibi görünmesine rağmen asla gelmiyor.Sonuçta zamanını hayal meyal bir pişmanlık ya da gerçekleşmesi imkânsız bir umut ile geçiriyorsun.Sana bağlılık hissettiren bir şey.Kendini bir bütün hissetmeni sağlayan şey.Sevildiğini hissetmeni sağlayan bir şey.Gerçek şu ki çok kızgınım.Ve gerçek şu ki lanet olsun çok mutsuzum.Ve gerçek şu ki, çok yalnız kaldım ve çok uzun süre çok acı çektim.Ve yalnız kaldıkça,bütün bu süreç zarfında. iyiymişim gibi davrandım.Nedenini bilmiyorum.Belki herkes kendi dertleriyle ilgilenirken benim zavallılığımı duymak istemediği için.Pekala, herkesin a.ına koyayım.Amin.”

Peder , Synecdoche, New York

4 Mart 2009 Çarşamba

derim.

birinci tekil şahıs cümlelerinin asıl kahramanıdır , ikinci tekil şahıs..

25 Şubat 2009 Çarşamba

rol.

ben hayattaki en büyük tiyatroyu ve en zor rolü oynuyorum ,

kendim oluyorum.

13 Şubat 2009 Cuma

Inglourious Basterds Fragmanı Yayınlandı !!

vala tarantino fanı falan değilimdir.hani böyle manyakları vardır ya tarantino osbir çekse izlerim diyenler.alakam olmaz.heleki kill bill 'den tiksinirim.ama bu film baya bir heyecanlandırıyor beni.tarantino tarzı ( ki gerçekten kendine ait bir tarzı var o başka ve takdir edilesi ) 2. dünya savaşı.hoş eski bir filmin yeniden çevrimi ama kendi etkisini hissettirdiği fragmanında da belli.brad pitt'e diyecek bir şey bulamıyorum zaten.o nasıl bambaşka bir insandır , o nasıl bir ses tonu ve aksandır.fragmanın en sonu özellikle müthiş.tarantino cannes film festivaline yetiştireceğine söz vermiş.bekliyoruz bakalım.


5 Şubat 2009 Perşembe

...


düş(le)mek için ,
kusursuz bir uçurum

gece..

29 Ocak 2009 Perşembe

bir bireyin hayalleri.

birey olmak nedir ?
"sen" olmaktır en başta.tamamiyle kendin olmaktır.ne olursa olsun dünyada yalnız olduğunu kabullenmektir.sevgili , arkadaş , aile ve benzerlerinin varlığında bile yalnız olduğunu ve olman gerektiğini bilebilmektir.tutunmak ya da tutunmamanın kararını vermektir.ölmeyi yada yaşamayı seçmenin en kolay yoludur.kaybedince mi yoksa kazanınca mı gerçekten kaybetmişsindir bilmektir.çünkü kazanmayı kadıramayacağın zaferlerin farkında olmaktır.

hissettiklerini gerçekten hissetmendir.yaptıklarını gerçekten yapmak istediğin için yapmaktır.sorumluluklarını kendin seçmendir.umursamamanın ama gerçektende umursamamanın verdiği hazdır.kendini ve kimseyi hiç bir zaman mutlu edemeyeceğini ve mutlak mutluluğun hiç bir zaman olmadığını bilmenin olgunluğudur.öncesizliktir , sonrasızlıktır ve önemsizliktir.zamansız gelen ölümlerin seni her seferinde bir kez daha öldürmesine izin vermektir yahut yine zamansız gelen yaşamın her seferinde seni yakalamasına izin vermektir.istediğin zaman yaşamak ve istediğin zaman ölmektir.
zamansızlıktır..
huzurdur..

özgürlüktür..

ve en çokda , gitmektir..


evet , "gitmek" bir bireyin en büyük hayalidir.hiç gidilmeyen bir yere gitmek yahut gidilipte anlatılamayan bir yere gitmek.dönmek ve sonra yeniden gitmek.her seferinde tekrar bir yerlere gideceğini kendi bilir ama kimse bunu bilemez.

benimde gitmek hakkında hayallerim var.hayal kurmak bedelsiz bir şey sonuçta.

bir gün tamamen yukarıda bahsettiğim gibi bir birey olarak elimde ufak bir çantayla bir trene binicem.ihtimalen yaşadığım ülkenin topraklarını bir an önce terkeden bir tren olacak.boş ve soğuk bir kompartımanda üstümde siyah montum balkanların karlı dağları arasında ileliyor olucam.hiç bir düşünceye sahip olmadan sadece gitmenin verdiği müthiş hazzı hissederek yol alıcam satalerce.yorulsamda uyumucam.çünkü tek bir kare bile kaçırmak istemicem o pencereden bakarken.sahibi dışında kimsenin uğramadığı o yıkık dökük değirmeni görücem ve orda olmak isticem.ama hızla geçicem yanından..dağları seyredicem.çok uzaktaki kasabalara bakacam.kulağımda sigor ros yahut anthony and the johnsons olacak.orda yokmuşum gibi , nefes almıyormuşum gibi gelicek.o anda hiç kimse olmanın beni ne kadar "birey" yaptığını hissedicem.gözlerim kapanıcak ve gülümsücem..

budapeşte'ye henüz varmadan kimsenin kesinlikle inmediği bir kasabanın istasyonunda inicem.anlamsız ve amaçsız gezicem bütün sokaklarını.hiç tanımadığım insanlara selam vericem.otostop çekicem sebze taşıyan bir kasabalının kamyonetine.arkaya oturup sanki bildiğim bir yere gidiyormuş gibi yapıcam.arkadan cama vurup tamam işte burası dicem ve inicem.aslında oraya ait olmadan kendimi oraya aitmişim gibi hissedicem..
kendimi her yere ve hiç bir yere aitmişim gibi hissedebilecem..

avusturya , çek cumhuriyeti , almanya , belçika ve fransa..
dünyaya yeni gelmiş bir uzaylı gibi dolaşıcam trenle.bilmediğim diller , bilmediğim kültürer , yemekler ve içkiler.

daha önce hiç izlemediğim ve ne kadar hayran kalsamda bir kez daha izlemeyeceğim bir yerde şarabımı yudumlarken güneşin batışını izlicem.bir mezarlığı ziyaret edicem.yürücem hep.insanların yüzüne bakarak , evlere bakarak , dükkanlara bakarak yürücem hep.okyanusa kadar yürücem..ona dokunup , hiç kimse olucam..
kendim olucam.
"birey" olucam..

ve daha sonra tekrar gitmenin hazzını yaşamak için istediğim zaman evime geri dönücem.
evime dönmek de bir nevi "gitmek" sonuçta.
gittiğim yerlerden geriye gitmek..

öncesizlik , sonrasızlık..zamansızlık.
ölmek ya da yaşamak..

huzur.

özgürlük..







bütün bunlarla beraber , ne yazıkki bu yaşadığımız dünyada hiç birimiz "birey" değiliz...

22 Ocak 2009 Perşembe

Geçmiş

Henüz dün gece gördüğüm ama anımsamakta zorlandığım bir rüya gibi...

20 Ocak 2009 Salı

2008 Top 10 Film Listem ve 2008 Sinema Raporu

albüm listemin ardından film listemi koyma işi biraz gecikti.bunda 2008 yapımı bazı filmlerin halen ülkemizde vizyona girmemiş olması yahut en azından çok geç nete düşmüş olması durumu vardı.aslında halen daha bir çok film var 2008 yapımı izliyemediğim.ama gece gece sıkılmış olmanın verdiği hissiyatlada artık bu listeyi yapma noktasına geldim.buyrun efenim ,


10 - Tropic Thunder



Müthiş bir kadro tam bir Ben Stiller tarzı komedide bir araya gelmiş durumda.Bir savaş filmi çekmek için Vietnam'da bulunan bir grup aktör farkında olmadan kendilerini gerçek savaş ortamında buluyor ve olanlar oluyor.Özellikle Robert Downey jr. mükemmel bir performans sergilyo ki muhtemelen en iyi erkek yardımcı oyuncu oscarına aday olucak bu rolle.Tom Cruise sürpriz bir rolle ve kendisinden beklenmicek derecede iyi bir komedi performansıyla ekrana yansıyor.Yılın en büyük şamatası ve kaçırmamınızı öneriyorum.


9 - The Curios Case of Benjamin Button



Aslında filmden pek memnun kaldığım söylenemez.ama bunu 2 yıldır süregelen beklentilerimin gittikçe büyümesine bağlıyorum. mükemmelinde bir kaç adım önünde oyunculuklar yaşlı doğan ve gittikçe gençleşen bir adamın bu son derece hüzünlü aşk hikayesinde Brad Pitt ve Cate Blanchet tarafından gayet uyumlu bir şekilde ortaya konuyor.uyarlama senaryo dalında Slumdog ile birlikte yılın en büyük oscar adayı olduğu kuşkusuz ama şimdiye kadarki bütün büyük ödüllerden eli boş dönmüş durumda film.David Fincher hikayeyi 1.5 - 2 saat arasına sığdırabilecekken 2 saat 40 dakkaya sığdırmayı seçmiş ve işte burda yanlış yapmış.filmin süresi göz önüne alındığında 85 yıllık bir sürece yayılan hikaye hiçde dolu gelmiyor.nerdeyse 1 asırlık dönemin filme yansıması çok çok az.ikinci dünya savaşı esnasında ufak bir hikaye dışında filmde sadece aşk var.ben özellikle her iki filminde senaryosunu yazan eric roth sayesinde bir "forest gump" tadı almak istiyordum beklentilerim bu yöndeydi.kitabın hikayesine bir şeylerin eklenmesini umut ediyordumki bu olmamış.filmin süresi arttıkçada sonda beklediğiniz o hüzünlü etkiyi tam olarak alamıyorsunuz.ama yinede bu yılın filmlerine baktığımızda hikaye olarak , görsel olarak ve en önemlisi oyunculuk olarak ilk 10a girmeyi hakediyor sanırsam benjamin button'ın bu garip öyküsü.


8 - Cloverfield


J.J. Abrams gerçekten beyni çok farklı çalışan ve özellikle seyirciyi kitleme işini çok iyi çözmüş bir insan.alias'dan beri bu böyle.bir çok kişi için yılın en iyi filmleri arasında yer almadığını görüp üzüldüm açıkçası.en başta bir filmin nasıl pazarlanıcağına çok mükemmel bir örnek cloverfield.j.j. abrams pazarlama ve ardından gelecek olanı deli gibi bekleme konusunda bi uzman.artı birde gizem yaratma konusundaki yetenekleri eklenince cloverfield daha vizyona girmeden bir mite dönüşmeyi başardı.new york'a saldıran bir yataığın bir gecede şehri kıyamet alanına dönüştürmesini anlatan bu filmin neresinden bahsediceğimi açıkçası şaşırıyorum çünkü burda paragraflarca anlatmak niyetinde değilim.amatör kamerayla şehrin bi ucundan bi ucuna bir arkadaşların kurtarmak için yola çıkan biri kamerayı taşıyan 5 gencin gözünden anlatılıyor hikaye.çekim tekniği ve bu tekniğin gerçekçilik üzerinde etkisi müthiş bir iş.efektler bu sayede hiç sırıtmıyor ve her kare gerçekten yaşanmış gibi geliyor insana.film hakında spoiler vermek istemiyorum ama cloverfield j.j. abrams gibi bir beyinden çıktığı için sadece izlediğimiz 1.5 saatlik filmden ibaret değil.bunu bilmelisiniz.işte bu noktada film benim için 2008'in en iyileri arasına girmeyi başarıyor.canavar niye geldi , nerden geldi , new yorka ve ardından dünyaya ne oldu gibi sorular muhakkak bir başka sequel ile anlatılıcaktır en kısa zamanda.yahut anlatılmayarak yerlerine çok daha büyük gizemler gelicektir.söz konusu insan j.j. abrams olunca bu 2. ihtimal daha yakın duruyor ve aslında bir yandanda bunu daha çok istiyoruz.


7 - Be Kind Rewind

ah gondry ah.sen hayatında hiç kötü bir işe imza atıcakmısın o kadar merak ediyorumki.bu yılın en büyük yıldızlarından jack black ve çok çok sevdiğim mos def bütün video kasetleri bozulan eski kafa video kira dükkanlarını kurtamak için bozulan filmleri kendileri çekmeye karar veriyolar ve gerçek anlamda bir curcuna başlıyor.robocop , ghost busters , driving miss daisy gibi filmleri eldeki imkanlarla çekmeye çalışıyorlar.ve tabi gondry tarzı hüzünlü bir görsellik özellikle filmin sonunda çektikleri mahallede eskiden yaşamış jazzcı fatz waller'ın hikayesini anlatan filmlerinde doruk noktasına ulaşıyor.kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.


6 - Iron Man


en sonunda bu yıl iyi bir süper kahraman filmi yapılabildiğini gördük.film hakkında fazla bir şey demicem.robert downey jr. zaten her zamanki gibi mükemmel.terrence howard her göründüğünde robert'dan sahne çalabilcek kadar mükemmel.cool ve zengin kötü adam obadiah stane rolü jeffry "the dude" leboswki abimize cuk oturmuş.efektler bugüne kadarki en iyi süper kahraman filmi efektleri.büyük ihtimalle bu konuda oscarı alıcak zaten.nerdeyse 2 saatlik kusursuz bir eğlence vaad ediyor film kesinlikle.işala marvel uyarlamaları bu çizgide kaliteli yapımlarla devam eder.


5 - Speed Racer

wachowski kardeşler yine yapıcaklarını yaptılar ve görsellik adına sinemanın gidişatına yeni bir çizgi getirdiler.eski bir anime serisi olan speed racer üzerinde bir kaç yıldır çalışan iki kardeş gerçektende mükemmel bir çizgi film uyarlamasına imza attılar.pastel renklerin hiç de sırıtmayan görsel efektlerle birleşmesi , mizah anlayışı ve anlatımdaki çizgi film havası matrix'den sonra onlardan beklenilen tarzda bir film olmasada yıl içindeki en iyi işlerden biriydi.emile hirsh denilen insan evladına hangi rolü verseniz altından kalkıyor.into the wild ve milk gibi yapımlarla da zaten çıtasını oldukça yükseltti.ilerki yıllarda kendisi için oscar kaçınılmaz giib.lost'tan tanıdığımız matthew fox "racer x" rolüyle filme ayrı bir hava katıyor.susan sarondon ve john goodman zaten tartışılmaz.sıcak hikayesi , düşmeyen temposu ve rengarenk görselliği ile yılın en iyi aile filmi oluyor speed racer.


4 - Wall - E


sanırım pixar'a vahiy ve ilahi bir güç geliyor bi yerlerden.böle mütiş hikayeleri bu kadar büyük sabırla ve artık animasyonda detayın doruklarıyla beyaz perdeye taşımak dünya işi deil.animasyon dalında oscar garanti hatta bir çok kişi en iyi film dalında oscara aday olmasını istiyor wall-e'nin.ben dahil.dünyada yalnız başına kalmış süper duygusal dünya tatlısı robot wall-e'nin geleceğin post apokaliptik dünyasında başlayıp uzaya kadar giden bu gerçekten müthiş büyük hikayesinde görsellik tavan yapmış durumda.ve bir çok pixar filmi gibi bu sefer vadedilen sadece eğlence deil.bu güzel hikayenin bir o kadarda anlamlı bir alt metni bulunmakta.spoilerden kaçınarak bu sene izlemeniz gereken yegane şelerden biri olduğunu belirtiyorum wall-e'nin.beğenmeyecek insan evladı olamaz.kaçırmayın.



3 - Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull


INDIANA JONES !!! yani ne diyimki.benim hayatımın kahramanı.en güzel rüyalarımın nedeni.çocukluğumda macera ruhumu , hayal gücümü geliştiren ve karakterimin gelişmesinde önemli bir rol sahibi karakter.ülkemizdeki gerçekleri görene kadarki arkeolog olma isteğimin yegane nedeni.yıllardır süre gelen indiana jones , geleceğe dönüş , ghost busters serilerinin devamı çekilse geyiğinin bir kısmının gerçeğe dönüşmesi ancak 2008'i buldu.film ilk açıklandığından beri heyecan içine bekleyen ben beklentilerimi ne kadar yüksek tutsamda zerre hayal kırıklığına uğramadım bu filmde.tek hayal kırıklığım keşke daha uzun olsaydı dememdir.bu sene çok kişiler eleştirdi indiana jones'u.özelliklede hikayesini.kendileri sanırsam ilk 3 filmi izlemedi ve indiana jones oyunlarını oynamadı.indiana jones'un b-movie tadındaki tarihsel mitlere , fenomenlere dayanan öykü anlatımını ve havasını çözememişlerdi bence.harrison ford 'un bu yaştaki performansı o eski tadı kesinlikle veriyordu.shia lebeouf oldukça başarılı bir side kick olmuştu , karren ellen'ın o eskiyi anımsatan havası ve cate blanchett'in tamda indiana jones'a yakışıcak çizgideki kötü karakter performansı filmi fazlasıyla kurtarıyodu.spoiler vermek istemediğim için bazı şeyleri anlatmıyorum ama atom bombasından buzdolabıyla kurtulan canım kahramanım indy benim için yılın en mükemmel sahnesine imza attı diyebilirim.


2 - Slumdog Millionaire



işte yılın dünya için en iyi filmi.şu an için almadığı övgü , toplamadığı ödül yok.ve hepsinde sonuna kadar hak ediyor bunları.hindistan'da kim milyoner olmak ister yarışmasına katılan bir genç son soruya kadar bütün sorulara doğru cevap veriyor ve program bitiyor , son soru diğer güne kalıyor.ardından polis genci hile yaptı diye içeri alıyor ve sorguya çekiyor.bundan sora mütiş bir kurgu ve tempo ile bu gencin bütün hayatını izlemeye başlıyoruz.aşk , toplumsal çatışma , mafya , sahte insanlar , hayata tutunmak ve bütün bunların ortasında hintli bir genç.samimi anlatım , akıcı hikaye , eşsiz müzikler ve danny boyle'un kamersından yansıyan hindistan'dan harika görüntüler ile adeta filmin içine giriyosunuz.bu müthiş filmi kesinlikle izlemeyen kalmamalı.


1 - The Dark Knight



işte yılın benim için en iyi filmi.bu kadar mükemmel oyuncular , bu kadar mükemmel bir yönetmen , bu kadar büyük bir görsellik , bu kadar büyük bir hikaye ve bu kadar büyük bir joker performansı.heath ledger..diyecek bir şey bulamıyorum.yıllardan beri ilk kez bir performans beni bu derece etkiledi.yıllardan beri ilk kez bir performans bir filmi bu kadar sırtında taşıdı belkide.bunun dışında nolan'ın batman hikayesine kattığı bu karanlık ve gerçekçi hava benim için kesinlikle tim burton'ın ve ardından gelen yönetmenlerin batman'lerinden kat kat daha iyi.önümüzdeki bir süper kahraman filminden mada daha çok bir suç filmi bulunmakta.her ne kadar kostümlü pelerinli bir adam , makyajlı bir deli ve yüzünün yarısı yanmış ama ortalarda dolaşan bir politikacı olsada sırıtmıyorlar ve filmin üstündeki gerçeklik hiç bir şekilde kaybolmuyor.bunu başarmış olmak gerçekten müthiş.bunun sırrını inanın çözemiyorum ve chirstopher nolan'a saygılarımı sunuyorum.filmi kaç kere izlediğimi ve daha kaç kere izliceğimi inanın bilmiyorum.



----------------------------------------------------------



tüm bunlar dışında tabiki yıl içinde daha bir çok harika film vardı.aklıma ilk gelenler :

eagle eye , seven pounds , die welle , babylon a.d. , horton hears a who , leatherheads , traitor , vantage point , sweeny todd , igor , body of lies , the day the earth stood still , milk , in bruges , transsiberian izlediklerim arasında listeyi zorlayanlardı.

milk özellikle bir çok listede ilk 3te.oscarından iddalı adaylarından biri olması kaçınılmaz.oyunculuklar muhteşem.sean penn ve emile hirsch baya bi aşmış durumdalar.ama benim tarzım bir film değil kendisi.yinede çok iyi bir film.listede olmadığına dil uzatanlar olursa diye ayrıca belirtmek istedim.

ayrıca the wrestler 'a değinmek istiyorum.şu anda dünyada en çok izlemek istediğim filmdir kendisi.fragmanında bile gözlerim yaşardı.çok güçlü bir drama imzat atmış gibi görünüyor aranofsky.ama henüz ülkemizde vizyona girmedi , netede kaliteli bir versiyonu düşmüş deil.mickey rourke büyük ihtimalle oscarı kucaklıcak bu filmdeki rolüyle herkes bunu konuşuyor.zaten altın küreyi de aldı.bu film kesinlikle ilk 10 listeme girerdi diyorum.

2009 yılında vizyona girecek müthiş filmler bizleri bekliyor. Transformers 2, X-Men Origins: Wolverine, Where the Wild Things Are, Public Enemies, Star Trek, Terminator 4 Salvation, Watchmen, Up, The Year One, Angels & Demons, Monsters vs. Aliens, Inkheart, Inglorious Bastards, 2012, The Imaginarium of Doctor Parnassus, G.I. Joe, Avatar, Knowing, The Lovely Bones, The Fantastic Mr. Fox ve Surrogates bunlardan birkaçı olarak aklımıza geliyor.


son olarak joker performansını izlemeden bile benim için en iyi oyuncular arasına girmiş olan ve öldüğünde gerçekten çok fazla üzüldüğüm heath ledger'ı anmak istiyorum..

toprağın bol , mekanın cennet olsun heath..

3 Ocak 2009 Cumartesi

mutluluk ,

kendini ve kimseyi mutlu edemeyeceğini bilmenin verdiği mutsuzluktur.

p.e.

Mutluluk Hakkında.

nerdesin?
şimdi her şey bırakıldığı gibi..yol..ileri ya da geri..
ne önemi var!

ne güzelsin önemsizlik..
ne güzelsin öncesizlik..

( " her şeyin sözle başladığı yalan! " , diyor ses. )
ey tin!
o ivecen şeytan!
her şeyi arzula ve mutsuz ol!
( çünkü mutluluğu tatmak , ölmektir.....)

ses!


Turgay Kantürk

-------------------------------------


gece yerde sürünen bir kedidir o..dokundum o'na bir karanlık çizgide..ölü sularında sabahın , ılık ve canlı..kucakladım , o karanlık çizgide..inandım , alkollere inandım..ahh!! akşamın gelmesi gibi istemek ölümü , seninle..bir gölgeyim , '"güneşi gizle" , o karanlık çizgide..mutluluk , ey kısa mevsim , ey eskil inanç , ey düzmece rüya , seni peri çıkmazı'na gömüyorum.

her şey geçti artık...


Turgay Kantürk

-------------------------------------


"mutluluğu aradığın sürece ,
mutlu olacak kadar olgun değilsindir ,
ve ulaşacak kadar her istediğine.."

Hermen Hesse